Generalin Biri Aklından Geçeni Söylüyor

-
Aa
+
a
a
a

Avrupa Birliği Türkiye’nin katılımını gerçekten istiyor mu, istemiyor mu?

Bu oldu olmadı tartışması daha uzadıkça, ki şimdiden yıllara mal olmuş durumda, Türklerin bir bölümü, her şeye rağmen, AB’ye katılmayı hayal edip etmediklerini düşünmeye yöneliyor. Geçen hafta önde gelen bir general bu konudaki endişelerini yüksek sesle dile getirdi: Türkiye, “ulusal çıkarlarına olumsuz yaklaşıyor gibi görünen” Avrupa yerine daha başka alternatifler aramalıdır ve İran ile Rusya gibi eski bölgesel düşmanlarına yönelmelidir.

Aksi Kemalistler, rakılarını içerken söylendiler: Bu bir mücadeleydi, izin verirseniz, birkaç politikacının değil hem de, yaklaşık 80 yıl önce ulusal kahramanın çizdiği yolu izleyen ordunun bir mücadelesi...

Genelkurmay’dan General Tuncer Kılınç’ın bu sözlerinin sadece kendi fikirleri olduğu yönünde gelen teminat bile, Kılınç’ın sözleriyle Türkiye genelinde köpüren tartışmayı bastırmıyor.

Teminatlar ya da değil, Kılınç, ne de olsa, sadece bir yüksek rütbeli subay değil, aynı zamanda Türkiye’nin sivil ve askeri yöneticilerinin siyasetin en büyük meselelerini tartıştığı,

en üst düzey karar organı olan Milli Güvenlik Kurulu’nun Genel Sekreteri’dir. Hiç üniformalı güçlü kişilerin AB üzerinde ısrar ettikleri görülmüş müdür?Bu soru, aşırı milliyetçiler, muhafazakarlar ve sol kesimden oluşan hantal üç başlı koalisyon, reformlar üzerinde çekişirken- bu tartışmalar idam cezası ve Kürtçe üzerindeki yasakları gevşetmeyi de içeriyor- son aylarda en çok baskı yaratan ve AB ile üyelik görüşmeleri başlayacaksa çözülmesi şart olan mesele oldu.

Eğer Türkiye, safkan ve Batı tarzı demokrasiye geçecekse, sonunda siviller de politikada silahlı kuvvetlerin devam eden baskısını hafifletmek konusunda cesaretlerini toplamak zorunda kalacak.

General Kılınç’ın çıkışı da gösteriyor ki, böyle bir şey en zor reformu bile ileri götürecektir.

Çıktı Ağzından Bir Kere

Kılınç’ın sözleri yeterince ciddiye alınmadı. Onyıllar boyunca, askerler, AB’nin önerdiği reformlara karşılık, Türkiye’yi tehdit eden en büyük düşmanlar olarak İslamcı radikallerle Kürt ayrılıkçıları bir tuttular. Ama aynı zamanda bu tehlikeli insanların başta gelen destekçisi olarak İran’ı saydılar. Generallerin başsavunucusu, kurum yanlısı medya, Kılınç’ın asıl söylemek istediği şeyin, AB’nin Türkiye’yi dışarıda tutmaya devam etmesi durumunda uygulanacak bir acil durum senaryosu hazırlamak zorunda olduğunu savundu.

Ancak asıl önemli olan nokta generalin ne söylediği değil, daha çok onun bir meseleyi karıştırmak için, hükümetin siyasetine karşı durması ve açıklamada bulunma hakkını hissetmesidir.

Bu davranış aslında yeni bir şey değil. Kemal Atatürk’ün 1938’de ölümünden bu yana, Silahlı Kuvvetler kendini bu dünyevi mirasın koruyucusu gibi gördü.

Bu mirası korumak adına üç defa iktidara geldiler ve 1997’de ülkenin ilk İslam yanlısı hükümeti, çok az destek gören, İslam yasalarını getirmek istedikleri iddiasıyla devirme aşamasında büyük rol oynadılar. Yolsuzluk ve ruhsuz politikacılar arasındaki hadiseler, ordunun bu rolünü meşrulaştırmasına yardımcı oldu.

Generaller arasında, Türk halkının çıkarları için en iyisini gözettikleri şeklinde yaygın bir kanaat vardır. İnandıkları şey, görünüşe bakılırsa AB’nin Türkiye’nin üyeliği için öne sürdüğü koşulların uygun olmadığıdır. Hatta, sadece generaller arasında değil, siviller arasında da AB planının Türkiye’yi üyelik vaadiyle cezbedip Kürtler, Kıbrıs, Yunanistan ve Ege gibi konularda ödünler kopardıktan sonra kapıyı ilelebet kapatacağını düşünenler var.

Çeviren: Aylin Bozyap

Metnin Orijinali: http://www.economist.com/world/europe/displayStory.cfm?story_id=1034396